Köyün birine bir imam atanır. Köylü ile çok güzel anlaşır fakat her eşek anırışında, köylünün Abdest yenilemesine mana veremez bir türlü. Dikkatini çeken bu halin unsurunu sorar. İçlerinden birisi, seneler önce köyün imamının, “eşeğin anırdığını duyarsanız Abdestiniz bozulur” dediğini, o yüzden de, senelerdir bunu uyguladıklarını söyler. İmam, bu tür bişiyin olamayacağını ifade ederek hadiseyi araştırır.
Öğrenir ki, çok seneler önce, köyde su olmadığı için köy halkı toprakla Abdest alıp, yani teyemmüm yaparmış. Tabi ki, köye su, eşeklerin sırtında taşındığı için de, o sürenin imamı bir vaazında; “köyde su olmadığı için, Abdestinizi toprakla temin edebilirsiniz fakat, eşeğin sesi duyulduğunda sırtında su taşıdığını bildiğiniz için, toprakla alınan Abdest bozulur; zira bundan sonra su bulunmaktadır” demiş.
Fakat, vaazı gönülsüz dinleyen bir köylü, yalnızca “eşek anırmasını duyarsanız Abdest bozulur” bölümünü duyup, bunu da halka yaydığı için, herkes de sorgulamadan bunu uygulamış. Görünen o ki, vakit geçtikçe bu öyküdeki koşullar değişmiş olsa da, insanoğlunun huyu, pek değişmemiş.
Ne yazık ki, hala daha insanoğlu, bir mevzu ile ilgili, bilgi edinme, veya doğrusunu öğrenme yerine, duydukları ile hareket edip, duyduklarına gözler önüne serdiği tepkilerle, toplumsal refleksler meydana gelmesine sebep veriyor. Medyada bulunan veya birilerinin kulaktan dolma verilen bulgularla, çığ gibi büyüyen reaksiyonlar yaratabiliyor.
☆☆☆▪︎▪︎▪︎▪︎
Süfyân esSevri anlatıyor: Bir gün, çölde ilerlerken bir genç gördüm, her aşamasında Peygamber Efendimize salât getirmeden öbür aşamasını atmıyor. Ona seslenerek dedim ki, “Ey genç! sen tüm başka zikirleri bıraktın da yalnızca salât getiriyorusun, acaba bunun bir sebebi var mıdır?”.
Bana “Sen kimsin?” dedi. “Ben Süfyan essevri” dedim. Dedi ki, “Vallahi şayet buralara yabancı biri olmasaydın, sana durumumu anlatmaz, sırrımı açmazdım.” Sonra devam etti,
“Ben babamla beraber Hacca gitmek üzere yolculuğa çıkmıştım, Taki bir yerde babam hastalanınca ben de onu iyileştirmek istedim. Ben onu tedavi eder iken babam öldü ve yüzü kara k’esildi.
Ben de onun yüzünü bir izâr ile kapattım ve yorgunluktan uyuya kaldım. Rüyada, daha önce onun kadar güzel yüzlüsünü, onun kadar güzel kokanını ve onun kadar temiz elbiseli birini görmediğim bir adam gördüm.
BİR adam k’ötü yoldan para kazanıp bununla kendine bir inek alır. Sonra, gerçekleştirdiklerinden p’işman olur ve hiç olmazsa iyi bişi yapmış olmak için bunu HACI BEKTAŞ VELİ’nin dergâhına k2urban olarak vermek ister. O vakitler dergahlar bunun yanı sıra AŞ evi fonksiyonu görmektedir. Durumu Hacı Bektaşı Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli : helal değildir diye bu k’urbanı geri dönüştürür.
Bunun üstüne adam MEVLEVİ dergâhına gider ve ayni hali MEVLANA’ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam ayni şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ancak onun bunu kabul etmemiş bulunduğunu söyler ve mevlana’ya bunun nedenini sorar.
Mevlana şu şekilde der: Biz bir k’arga isek Hacı Bektaş Veli bir ş’ahin gibidir. Öyle her l’eşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ancak o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Haccı bektaş Dergahına gider ve Mevlana’nın k’urbanı kabul ettiğini söyleyip bunu sebebini bir de Hacı Bektaş Veli’ye sorar.
HACI BEKTAŞ VELİ şu şekilde yanıt sunar: Bizim gönlümüz su birikintisi ise mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlaya bizim gönlümüz k’irlenebilir ancak onun engin gönlü kirlenmez. Bu yüzden ötürü o senin armağanını kabul etmiştir. Böylesi tevazu ve incelikle, BİRBİRİMİZİ Y’ERMEK YERİNE YÜCELTEBİLMEMİZ DİLEĞİ İLE.