Annem Fatma Bayrak 21 Şubat 1991 Özlemle
O gün keşke bekleselerdi beni. Keşke içlerinden biri diretseydi “Oğludur. Uzaktan geliyor. Biraz daha bekleyip öyle defnetsek Fatma’yı!” deseydi.
Ah Fatma…Küçücük elleri vardı Fatma’nın. El ele verip birlikte yürümeye başladığımızda dünyanın en mutlu insanı ben olurdum. Çoğu zaman sabahları birlikte binerdik otobüse. Ben okula giderdim o temizliğe. Gündelikçi derlerdi yaptığı işe. Zenginler ne zaman evlerini kirletse temizliğe giderdi Fatma.
Ankara’nın yoksul gecekondu semtleri Seyran, Altındağ, Natoyolu, Tuzluçayır bir umuttur diye memleketinden göç eden insanların alın teriyle birlikte kurudukları mahallelerdi. Evet, yoksul insanlardık belki, belki bir zeytini üç kez ısırarak yerdik ama o günlerde aşk başka yaşanırdı içimizde. Belki bizi ayakta tutan en güzel şeyde buydu. Belki bu yüzden benim ellerim hiç büyümedi. Çünkü küçücük ellerimi küçücük elleriyle ilk Fatma tuttu…
Altı kardeştik. Her hamileliğinin sonunda gözleri az görürmüş annemin. Bana hamileliğinde Dayım "Yanıma getireceğim ablamı." deyip Tuzluçayıra getirmiş. Tuzluçayırda eski yazlık sinemanın bitişiğinde tahta merdivenli gecekondu da geçti çocukluğum. İlkokul ikinci sınıfa kadar orada oturduk. Sonra Natoyoluna, çöplüğün yanına gecekondu yaptı babam ve oraya taşındık.
Natoyolundan Tuzluçayıra okula giderken annemle birlikte binerdik otobüse. Ben Tuzlucayırda iner okula giderdim o evlere temizliğe. Her inişimde hızla karşıya geçer anneme el sallardım. Bir keresinde el sallamak için karşıya geçerken dolmuş çarptı bana. Durdu otobüs. Annem koşup kucağına aldı beni "Yanındayım yavrum" dedi "Başucundayım"
Onunla birlikte otobüse binip okula gitmek dünyanın en keyifli işiydi. Hastalanmıştı bir keresinde. Bu yüzden babamla birlikte gidecektik okula. Ağladım. Kabul etmedim. Yatağından kalktı annem. Erinmedi, üstünü başını giydi. Durağa kadar geldi. Sonra annem aşağıda kaldı ben babamla birlikte bindim otobüse. Babama sordum "Annem nerede?" diye. Babam "Otobüs bozuldu. Annen otobüsü itekleyecek" dedi. İlk olarak Tekmezar durağında durdu otobüs. Babama baktım "Annem" dedim "Annem yoruldu galiba!"
Askere gidiyordum. Annem terminale kadar geldi. Ayrılırken en çok ona sarıldım. Çünkü beni en çok o sarmıştı. Başımı göğsüne yaslarken bir damla gözyaşının boynumdan aktığını hissettim. Annem "Karagözlüm" diye severdi beni "Karagözlüm güle güle" oldu son cümlesi. Bir daha da onu görmedim.
Askerde bir kış gecesiydi. Saat gecenin üçü. Koskoca koğuşta bir tek ben vardım. Alay tatbikata gitmiş sakıncalı olanlar götürülmemişti. Bir asker geldi koğuşa bana "Nöbetçi komutan seni çağırıyor" dedi. Bir anlam veremedim. Odasına gittiğimde yüzüme baktı "Seni" dedi "On günlüğüne evine gönderiyorum."
Şaşırdım! Şaşırdığımı komutanda anladı "Zaten Alay’da kimse yok. Yarın sabah iki kişi gelip seni nizamiyeden alıp uçakla evine gönderecek" dedi. O gece sabaha kadar uyku girmedi gözüme. Aklıma bir sürü şey geliyordu ama kimseye konduramıyordum. Uçaktan indiğimde beni iki akrabam karşıladı. Birbirimize sarılınca her ikisinin ağladığını gördüm. Konuşmadım. Sormadım da. Kelimeler boğazıma dizildi hızlıca otomobile bindik.
Normalde Tuzluçayır yönüne gitmesi gereken otomobil önce Keciören sonra da Yenimahalle, Demetevleri ve Karşıyaka'ya yöneldi. Mezarlıktaydık. Gidene kadar hiçbir şey sormadım ama üçümüzde ağlıyorduk. Soğuktu. Yağmur vardı. Geç kaldım diye defnetmişlerdi cenazeyi. Kimse yoktu. İnsanlar otobüsle gelip otobüsle dönmüştü. Üzeri yeni örtülmüş toprağın üstüne diz çöktüm. Toprağın üzerine saplanmış küçük bir tabelaya baktım belki isim yazıyordur diye. Sadece numara vardı. Toprağa belenmiş ellerimle gözümü sildim. Eliyle omuzumdan tuttu akrabalarımdan biri. Kafamı kaldırıp "Kim?" diye sorabildim. Halamın oğluydu “Gelin bacım” dedi “Gelin bacım.”
İlk kez orada öğrendim toprağın üzerine boylu boyunca uzanıp gözyaşı döktüğüm kişinin annem olduğunu. Üç halam vardı. Anakız halamın çocukları anneme “Gelin bacı” derdi. Bense “Fatma” derdim. Hoşuna giderdi. Bu yüzden onu Fatma diye severdim.
Orada ne kadar kaldık bilmiyorum. Sonra ayrıldık. Gecekondunun etrafı kalabalıktı. Bahçenin önünde babam karşıladı beni. Göğsüne yasladı “Annemizi" dedi "Annemizi kaybettik”
Teskereden sonra birinci yıldı. Bir akşam evde otururken babam “Çocuklar, bir kurban keselim ve koruya komşuya annenizin canına değsin diye yemek verelim” dedi. Kabul ettik. Bahçemiz müsaitti. Tandırlığımız vardı. Masaları sandalyeleri hazırlayıp bir pazar günü tüm mahalleyi bizim eve davet ettik.
Satılmış amca vardı. Bakkal. Anneme çöp arabası çarptığında başına ilk gidenlerdendi. Bunu duymuştum ama özüm tutup hiç bir gün soramamıştım annemin son anlarını. Kenarda bir masaya oturdu Satılmış amca. Görünce beni yanına çağırdı. Bana “Annen öldüğünde asker olan sendin değil mi?” dedi “Evet.” dedim. Masada duran sürahiden bir bardak su doldurup içti. Yanına çömeldim. Ağlıyordu adam “Annen” dedi “kaza geçirdiğinde başına ilk gidenlerden biride bendim. Gittiğimde yaşıyordu hala.”
Kazadan sonra o öpmeye doyamadığım Annemin sol tarafı tanınmayacak haldeymiş. Yüzünden kanlar akıyormuş. Çömeldiğim yere oturdum. Elim ayağım titriyordu. Satılmış amca “Annen" dedi "Son nefesini vermeden önce bana dedi ki “Oğlum asker. Duyarsa çok üzülür. Oğluma öldüğümü söylemeyin.”
Onu kaybettiğimizde 45 yaşındaydı. Bir kızım olsa adını koyacaktım. Olmadı. Yıllar sonra bir kitap yazdım ve kitabımı ona ithaf edip kapağına da resmini koydum. Başa dönecek olursak. O gün keşke bekleselerdi beni. Keşke içlerinden biri diretseydi “Oğludur. Uzaktan geliyor. Biraz daha bekleyip öyle defnetsek Fatma’yı” deseydi. Son kez görseydim yüzünü. Sarılsaydım. Yıllar önce bana dediği gibi bende ona “Yanındayım annem” deseydim “Başucundayım.”
// Veli Bayrak //